• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

67Zariyat Suresi 24-37




Hatalı Çevrilen Ayetler


Zariyat Suresi 24-37




Hatalı Çeviri:
24. İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)
25. Onlar İbrahim'in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, «Bunlar, yabancılar» demişti.
26. Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,
27. Onların önüne koyup «Yemez misiniz?» demişti.
28. Derken onlardan korkmaya başladı. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
29. Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: «Ben kısır bir kocakarıyım!» dedi.
30. Onlar: «Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir» dediler.
31. (İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.
32. «Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik.»
33. «Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik).»
34. (Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).
35. Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
36. Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.
37. Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.




Doğru Çeviri:

24.İbrâhîm’in saygınlaştırılmış misafirlerinin haberi sana geldi mi?
25.Hani onlar, İbrâhîm’in üzerine girmişlerdi de “Selâm!” demişlerdi. İbrâhîm: “Selâm, alışılmadık, kimliği belli olmayan topluluk!” dedi.
26.İbrâhîm, sonra ehline gitti de altın ile geldi. 27.Sonra altını onlara yaklaştırdı: “Nasiplenmez misiniz?” dedi.
28.Sonra onlardan çekindi. Onlar: “Korkma!” dediler ve o’nu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
29.Bunun üzerine karısı bağırarak öne geldi de elini yüzüne vurarak: “Bir bahtsız, bir kısır!” dedi.
30.Misafirler: “Rabbin işte böyle buyurdu. Şüphesiz Rabbin, haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler koyandır. En iyi bilenin ta kendisidir” dediler.
31.Bunun üzerine İbrâhîm, “Sizin önemli işiniz nedir ey elçiler?” dedi.
32-34.Elçiler: “Şüphesiz biz, Rabbinin katından, aşırı gidenler için işaretlenmiş, çamurdan pişirilmiş sert taşları üzerlerine yağdırmamız için günahkâr bir topluma gönderildik” dediler.
35.Bunun üzerine Biz mü’minlerden orada bulunan kimseleri çıkardık. 36Fakat Biz orada Müslümanlardan bir evden başkasını bulmadık. 37Ve Biz orada acı bir azaptan korkan kimseler için bir alâmet/gösterge bıraktık.




Bu ayet gurubunda, İbrahim’i ziyaret eden elçiler, elçilerin İbrahim’e çocuk müjdelemeleri, İbrahim’in ailevi hayatı ve İbrahim’in akrabası Lut peygamberin kavminin helaki nakledilmektedir.


Bu pasajın detayı daha evvel Hud ve Hıcr surelerinde yer almıştı. Bu nedenle konuyu kısaca özetlemekle yetiniyoruz:
Ve ant olsun ki, İbrahim’e de elçilerimiz müjde ile geldiler; “Selâm!” dediler. O: “Selâm!” dedi, sonra da saf hâle getirilmiş buzağıyı getirmeye gecikmedi. (Hud/69)
                                                                                                      
Elde herhangi bir kanıt bulunmamasına rağmen klâsik kaynaklarda İbrahim’e (as) gelen elçilerin “melek” olduğu ileri sürülmüştür. Bizim kanaatimize göre ise; bu elçiler İbrahim peygamberin o güne kadar tanımadığı, varlıklarından haberdar olmadığı, o yöredeki beşer elçilerdir [peygamberlerdir]. Sayılarının “bir”den fazla olması bu konuda tereddüde mahal vermemelidir; çünkü Ya Sin suresinde de bir kente art arda üç elçi gönderildiği bildirilmiştir.


Elçilerin getirdiği müjde hakkında:
* Lut kavminin helâkinin müjdesi,
* Kendilerinin Allah’ın elçileri olduklarının müjdesi,
* İbrahim peygamber için korkulacak bir şey olmadığının müjdesi gibi yorumlar yapılmışsa da, Rabbimiz bu müjdeyi 71. ayette açıklamıştır: “Sonra ona İshak’ı, İshak’ın arkasından da Yakub’u müjdeledik.”


İbrahim peygamberin misafirlerine sunduğu buzağı, Hûd/69. Ayette “haniyz” sözcüğüyle, Zariyat/26’da ise “semiyn” sözcüğüyle nitelenmiştir. Gelenekçiler bu iki nitelemeyi -sırasıyla- “kızartılmış” ve “semiz” olarak aktarmışlardır. Ne var ki, koskoca buzağının kızartılamayacağını ve aynı buzağıyı niteleyen “kızartılmış” ifadesi ile ancak canlı bir hayvan için kullanılan “semiz” ifadesi arasındaki çelişkiyi hiç dikkate almayarak bariz bir hata içine düşmüşlerdir. Çünkü misafire tavuk hatta kuzu kızartılıp ikram edilmesi makul olmakla beraber bir buzağının kızartılıp bütünüyle ikram edilmesi akıllardan uzak bir durumdur. Ayrıca gelenekçilerin nitelemelerine göre, konumuz olan ayetteki buzağı “kızartılmış” yani ölü bir buzağıdır. Zariyat/26’da ise aynı buzağı “semiz” yani canlı bir buzağıdır. Bu durumda iki ayet arasında bir çelişki söz konusu olmaktadır ki, bu asla mümkün değildir.


Bize göre, bu olaydaki “buzağı” ile kastedilen anlamın teviline o buzağının sıfatları olarak bildirilen “haniyz” ve “semiyn” sözcüklerinin gerçek anlamlarından yola çıkarak ulaşmak gerekmektedir.



الحنيذ Haniyz” sözcüğü “arıtılmış, içindeki fazlalıklar atılmış” demektir. Sözcük ilk olarak “atı terletme” anlamında kullanılmış, daha sonra Araplar hem “Güneş’in insanı terletmesi”ni hem de “etin sıcak taşlara sıkıştırılarak suyunun giderilmesi, akışkanlığının kaybettirilmesi” işlemini bu sözcükle ifade etmişlerdir.[3]


Buna göre “الحنيذ haniyz”, “bir nesnenin içindeki fazlalıkların, özellikle de nesneyi bozacak şeylerin atılması” anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, ayetteki “haniyz” sözcüğü, meful anlamıyla, “arıtılmış, içinde zararlı maddeler bulunmayan, saf hâle getirilmiş” demek olmaktadır. Ancak klâsik eserlerde sözcüğün esas anlamı dikkate alınmadığı gibi, “kurutulmuş” anlamına bile itibar edilmemiş, sözcük “ateşte kızartılmış” anlamında kullanılmıştır.


Zariyat/26’da geçen “  السّمين Semiyn” sözcüğü ise “zayıf”lığın karşıtı olup “güç veren” anlamına gelmektedir. Güç kaynağı olması sebebiyle “yağ”a da “ سمنsemen” denir.[4]


Buzağının sıfatları olarak verilen her iki sözcüğün yukarıda belirttiğimiz anlamları birleştirildiğinde, buradaki buzağının “saf hâlde bulunan” ve “güç veren” bir buzağı olduğu anlamına ulaşılmaktadır. Bundan dolayıdır ki, biz bu buzağının A’raf suresindeki “aldatıcı sesi olan ceset buzağı” gibi “altın” olduğu kanaatini taşımaktayız. Bu tevilimize göre, İbrahim peygamber müjdeci elçilere müjdelik olarak “altın” vermek istemiş, elçiler ise görevleri karşılığında herhangi bir ücret almamaları gerektiğinden bu altını kabul etmemişlerdir.


Verilen hediyeyi almamaları üzerine İbrahim peygamberin korkuya kapılmasından, verilen hediyenin veya yapılan ikramın reddedilmesinin o günün geleneğinde husumet ve düşmanlık belirtisi sayıldığı anlaşılmaktadır. İbrahim peygamber gaybı bilmediği, kendileri açıklayıncaya kadar misafirlerin elçi olduğunu anlamadığı için geleneğe göre düşmanca sayılan bu davranıştan dolayı korkuya kapılmıştır.


İbrahim peygambere gelen elçilerin kimlikleri ve aslî görevleri, yani esas olarak nereye ve ne için gittikleri belli olunca İbrahim peygamberin artık kendi adına bir korkusu kalmamış, ancak bu kez de Lût kavminin helâk edileceğini öğrendiğinden, helâk edilmemeleri için bu elçilerle mücadeleye girişmiştir:
31V.e elçilerimiz İbrâhîm’e müjdeyi getirdiklerinde: “Biz bu kentin halkını yıkıma uğratacağız” dediler. –Şüphesiz oranın halkı şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler idiler.–
32.İbrâhîm: “Şüphesiz orada Lût var!” dedi. Onlar: “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve geride kalanlardan biri olan karısı dışındaki ailesini elbette kurtaracağız” dediler.(Ankebut/31, 32)
                                                                                                  
Hûd/75’te açıkça belirtildiği gibi, İbrahim peygamber yumuşak huylu, yufka yürekli birisidir. Bu sebepledir ki, helâk edileceklere acıdığı için elçilerle mücadeleye girmiştir:
75.Şüphesiz İbrâhîm, çok yumuşak huylu, çok ah-vah eden/yufka yürekli/yönelen biriydi.(Hûd/75)
                                                                                                                     
Nitekim Lût’un kavmi büyük bir felaketle helak edilmiş, ancak Allah’ın vaat ettikleri kurtarılmıştır. Bu olaylar daha önce Hud suresinde de dile getirilmiştir:
69.Ve andolsun ki İbrâhîm’e de elçilerimiz müjde ile geldiler, “Selâm!” dediler. O, “Selâm!” dedi, sonra da altın vermeye gecikmedi.
70.Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar: “Korkma, şüphesiz biz Lût’un toplumuna gönderildik” dediler.
71.Ve İbrâhîm’in karısı ayaklanmıştı, gülüverdi.
Sonra o’na İshâk’ı, İshâk’ın arkasından da Ya‘kûb’u müjdeledik.
72.İbrâhîm’in karısı dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız, mutsuz bir kadınım. Şu kocam da yaşlı bir adam! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”(Hud/69-76)
                                                                                                        
Lut’un (as) karısı hariç, Lut kavminden sadece Lut’un (as) ailesinin kurtarıldığının bildirilmesi, Lut peygambere inananların azlığını göstermektedir. Bu durum bir başka ayette şöyle açıklanmıştır:
35.Bunun üzerine Biz mü’minlerden orada bulunan kimseleri çıkardık. 36Fakat Biz orada Müslümanlardan bir evden başkasını bulmadık. 37Ve Biz orada acı bir azaptan korkan kimseler için bir alâmet/gösterge bıraktık.(Zariyat/36)
                                                                                                
Rabbimizin nezdinde herkes işlediği suçlardan ve haksız fiillerden dolayı, sosyal statüsü dikkate alınmadan sorumlu tutulmaktadır. Yüce Allah hiç kimseyi statüsünden dolayı sorumluluktan istisna edip cezadan muaf tutmamaktadır. Çünkü sorumluluk statüye göre değil, işlenen fiillere göredir.


37. ayetteki “Ve Biz orada acı bir azaptan korkan kimseler için bir ayet bıraktık” ifadesiyle, helak olup giden Lut kavminin kalıntılarının bugün dahi görülebilir bir durumda olduğu mesajı verilmektedir.


Sözü edilen kavim tarihte “Sodomlular” olarak bilinmektedir. Hud/76’da “Ve şüphesiz o [Lut kavminin bulunduğu şehir harabesi], kesinlikle bir yol üzerinde durmaktadır” denilmektedir. Bu ifade, Sodom şehrinin kalıntılarının gözler önünde dur­duğu, araştırma yapanlar için de hâlâ tazeliğini koruduğu anlamına gelmektedir. Nitekim kalıntıların işaretlerini Hicaz [Arabistan] – Mısır – Suriye yolu üzerindeki Ölü Deniz’in [Lut Gölü] güneydoğusunda görmek mümkündür. Kur’an’ın indiği dönemde de Lut kavminin kalıntıları Araplarca çok iyi bilinmekteydi. Öyle ki, helak edilen bu kavmin öyküsü destanlaşmış bir halde herkesin dilindeydi.


Bu konu daha evvel Hicr suresinde ele alındığından, Lût peygamber ve kavmiyle ilgili detayın oradan okunmasını öneriyoruz.*



*İşte Kuran, Zariyat Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim